Yerel yönetim seçimlerine yaklaşırken siyasi partilerimizin adayları da birer birer netleşmeye başladı.Adaylar artık tatlı ve heyecanlı bir yarışma sürecine girerken,aday olamayan aday adayları da biraz buruk ta olsa eski işlerine dönmeye başladı.

Özellikle bölgemiz başta olmak üzere tüm adaylara başarılar dilerken;geçen beş yıllık süre içerisinde sendika başkanlığı sıfatıyla temsilcisi olduğumuz açlık sınırındaki belediye memurları arkadaşlarımıza; ellerini taşın altına sokup onurlu bir yaşam sunma adına Sosyal Denge Sözleşmeleri yaparak madden ve manen yardımcı olan Belediye Başkanlarımıza teşekkür etmeyi bir borç olarak kabul ediyorum.

Geçen gün aday olamayarak işine dönen bir başkan aday adayı dostumla sohbet ederken ona ,sine-i millete dönüyorsun demek diye,ülkemizin 1946 lar daki CHP ve Demokrat Parti dönemlerinden kalma o meşhur ifadeyi kullandım.Dostumun bu sözüme verdiği cevap manidardı. “Biz hiçbir zaman sine-i milletten çıkmadık ki” dedi.Bu söz benim bu haftaki yazımın konusu olup çıkıverdi böylece.

Üç çeşit sine vardır sevilecek ve saygı duyulacak ve hep baş üstünde taç edilecek. Üç sevginin ( Yaratıcı,anne,baba) bileşkesi vesilesiyle dünyaya geldiğimizde karşılaştığımız ilk sine anne sinesi.

Yaşamımızı idame ettirdiğimiz coğrafyayı evimiz, vatanımız yapan en önemli unsur olan,tarihi şan ve şerefle dolu,içinde bulunduğumuz bu asil milletin sinesi.

Hamurumuzun hammaddesi,alemler arası geçişimizin durağı,dünyadaki son sinemiz toprağın sinesi.

Evet hepimiz bu sıcak ve şefkatli sineleri sıra ile geçirerek son sine toprağın sinesine gireceğiz.bu üç sineye yaşamımızda verdiğimiz değer,sağladığımız uyum ve gösterdiğimiz ilgi bizim alemler arası geçişimimizde de önemli parametreler olarak yer alacak.

Ülkemizin ve dünyanın gündemine oturan son gelişmeler doğrultusunda“Milletin sinesinden hiç çıkmadık ki” sözü ile sn. Başbakanımızın Davos duruşu arasında da temeli oluşturan alt yapının aynı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.Yıllarca ülkemizi yönetenler,süslü püslü protokol yaşantılarından çıkmayarak, halkın nerede oturduğundan,ne yiyip ne içtiğinden,ne düşünüp ne söylediğinden bi haber ,ülkemizi kucaklarına attıkları emperyalistlerin istek ve ilkeleri doğrultusunda iç ve dış politikalarını oluşturarak,sözüm ona idare ederek yıllarımızı ziyan ettiler.

Milletin sinesinde bulunarak polika üreten,siyaset yapan,yazı yazan,ders veren,üretim yapan,idare eden,geldiği sinenin nerden ısınıp,nerden üşüyeceğini çok iyi bilir.O sine onun kutsalıdır adeta.Siyasete son altı yılda vurulan o birilerinin kavrayamadığı damga işte bu gerçekten kaynaklanmıştır. Milletin sinesinde bulunanlar,milletin sinesinde yaşayanlar Davosta onlarca yıldır dışa karşı yaşadığımız eziklik ve burukluğun değişim döngüsünün ilk adımını atmışlardır.Şimdi millete tepeden bakan o çevreler bunun bedelini Türkiyenin ödeyeceğini söyleyip durmaktadırlar.Onlara bu köşeden bir çift sözüm var.Ben ve benim gibi düşünen milyonlarca insanımız zaten yıllardır her türlü bedeli ödedik ve ödüyoruz.Sizin korkunuz emperyalistlerle olan işbirlikçiliğinizin sona ererek sizinde bedel ödemeye başlatılma endişesi.

Türk Milletinin tarihine ve onuruna yakışan bu dik duruş Milletin özbe öz duruşudur.

Millete tepeden bakan ve halkımızla bir türlü barışamayan tüm siyasetçi,iş adamı,bilim adamı,bürokrat,sivil toplumcular,medyatörler’e bu son olaydaki halkımızın Başbakanı bağrına basma tavrını iyi tahlil etmelerini,Milletimizi ayrım gözetmeden sevmelerini,millete yük olma yerine,milletin yükünü yüklenmelerini, menfaatsiz hizmet etmeyi ana buyruk kabul etmelerini,millete ihanet içinde olanları içlerinde barındırmamalarını,milletine dokundurtmamalarını, KENDİLERİNİ MİLLETİN ÜSTÜDE DEĞİL İÇİNDE GÖRMELERİNİ, tavsiye ediyorum. Yoksa bağrına gireceğiniz bir sine kalmayacak bu gidişle.